Blogun Sana Diyor ki :

KEŞFETMENİN GÜCÜ SENİNLE OLSUN!

Köprüden Önce Son Çıkış

...
...

Kim olduğunuz,
 Yaşınız,
   Hangi ırktan olduğunuz
     Ve cinsiyetiniz umurumda değil.
Böyle şeylerle ilgilenmiyorum.
   Ama bildiğim şey---------- bir hayaliniz olduğu…
     Tüm dünyadan sakladığınız bu hayalinizi
        Gerçekleştirmemek için bahaneler uydurdunuz.
   Ertelediniz.
Size gerçekçi olmanızı söyleyen insanları dinlediniz.
Ama içinizde bir yerlerde,
Tüm potansıyelinizi ortaya çıkaramadığınızı biliyorsunuz.
    Ve şimdi;
      Hayat sadece,
          Yaşlandığınız bir yer.
Sizi,
Hemen
Biraz
Gerçekle yüzleştireyim.

Dünyadaki en zengin yer neresi ?
Biliyor musunuz?
Çin değil.
Dubai değil.
Istanbul hiç değil.


   Mezarlık .
        Çünkü :
               Mezarlıkta hiç icat edilmemiş icatları bulursunuz .
               Hiç girilmemiş işleri söylenmemiş şarkıları …
               Yazılmamış kitapları …
               Geliştirilmemiş fikirleri….
               Hiç fark edilmemiş insanları bulursunuz.

Çünkü korkmuşlar ,
Risk almaktan korkmuşlardı.
               Bizim gibi,
Ama
Size başka bir şey söyleyeyim mi ?
Mezarlıkta değiliz.

Henüz ,

Değiliz.


Tek bir hayatımız var değil mi ?
    Her geçen an bir daha asla geri gelmeyecek.
    Bu konuşmaya bir daha asla aynı bakış açısıyla bakmayacaksınız.
    Dişlerinizi asla aynı şekilde fırçalamayacaksınız.

Hayatı baştan yaşamak diye,
Bir  şey yok !

Nefes alın .

Alın!

Alın!
Bakın bu nefesi tekrar alamayacağız.

İçinde bulunduğumuz an çok değerli.
İçinde olmalıyız!
  Yaşamalıyız!
  Tadını çıkarmalıyız!
Hayallerimizi,
  Şimdi yaşamalıyız.
Çünkü bu mümkün…
  

Altı bin yıl önce insanoğlu tekerleği icat etti .
   Sadece altı bin yıl önce,
İlk dil yaratıldı.
   Altı bin o kadar.


Ve hatırlatayım ,
   Uçak sadece yüz yıllık.

50 yıl öncesine kadar
     İnternet yoktu ,
    Cep telefonu yoktu…

O yüzden burada durup,
Size söyleyebiliyorum :
Yapılması mümkün olmayan her şey yapıldı:
Ve uzun zamandır dünyada değiliz.


Keşfedilmeyi bekleyen ,
Hayaller,
Fikirler,
Ve başarılar var.
Sizi bekliyorlar…
Bizi bekliyorlar…


Helen keller a sormuşlar:
Kör doğmaktan daha kötü ne olabilir.
O da görme yetisiyle doğup etrafındakileri görememek çok  daha kötü olurdu ,demiş.


Neden bilinen tüm hastalıklarımız için bir tedavimiz yok ?
Neden hepimiz temiz su yiyecek ve eğitim alamıyoruz?
Neden dünyada barış olmuyor?
Neden cennete girmek için ölmemiz gerekiyor?
Dünya zaten burda …
Burda da cenneti yaşayabiliriz.
Sadece düşüncemize bir değişiklik gerek .



Neden olmasın ?
Daha iyisi,
Neden olmasın ?
Birileri,
İmkansız dedi
Yapılamaz dedi diye mi ?


Size bir şey söyleyeyim :
Hiçbir heykel,
Eleştirmenler için dikilmemiştir.
Herkes size nasıl yapacağını söyler .
Ama önemli olan ,
Siz ,siz misiniz ve şuan burada mısınız? 
Hayalleriniz geçiyor.


Ünlülere özenmeyi , saçma dizileri izlemeyi bırakalım .
Kendi hayatımızı yaşayalım .
Kendi harikalarımızı yaratalım .


Bakın ortalama bir insan 25 yaşında ölüyor 75 inde gömülüyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Bir düşünün!
Bu dünyanın sizi üzmesine izin vermeyin .
Kazanmasına izin vermeyin .

Yolun sizi götürdüğü yerden gitmeyin .

Yol olmayan yerden gidin


Ve iz bırakın !

...



*Yabancı bir motivasyon videosundan alıntılanmıştır.



Boğazın Ortasındaki Kadın'la Beyoğlu'ndaki Beyfendi'nin Aşkı

Boğazın Ortasındaki Kadın'la Beyoğlu'ndaki Beyfendi'nin Aşkı




.canım sıkkın , ilginç şeylerden bahsedeceğim , gramer falan dinlemeden ; içimden nasıl gelirse ordan burdan alıntıladığım yorumlarımı kattığım şeyleri ekleyeceğim
Nne dersin , gel , yanına İstanbul’u al gel , ya da çayını kahveni ve bana sözünü  al gel . Belki içimizi ısıtır…


Nesiller boyu aşk denildiğinde akla Ferhat ile Şirin , Aslı ile Enver , Yusuf ile Züleyhan , Leyla ile Mecnun gibi isimler gelmişti. Oysa aşk ; benden bizden öte bir kavram değil midir?
En buyuk aşıklar yıllara meydan okuyanlar değiller miydi ? O halde  agaclar binalar veya yapilar aşk yaşayamaz mıydılar ?
Yillara ragmen dik durabilmek, kendini fark ettirmek,etraftakilerden farkli kalabilmek buyuk bir direniş ve büyük bir aşk yokken nasıl mümkün idi?


Size yabancısı olmadığınız, her  gün önünden geçtiğiniz farkına varamadığınız ya da varmadığınız şeylerden bahsedeceğim ; hatta belki satırlarda kendimizi  göreceğiz .
Hikayemizin kahramanlarını tanıyarak başlayalım
                                         


Boğazın ortasındaki deli Galata Kulesi :

Galata Kulesi hep özel olmuştur benim için. Büyüyünce ne olmak istersin sorularına hep Galata kulesi diyesim gelmiştir J
İstanbul'un Galata Kuleli Siluetini hep çok sevmişimdir. Galata kulesi o sağlam, güçlü duruşuna, taş duvarlarına rağmen hep sıcacık gelmiştir bana. Sonbahar gibi hüzünlü, yalnız.
Belki de bu yüzden biraz kendimle özdeşleştirmişimdir kim bilir.
İstanbul’a gittiğimde ilk fırsatta görmek istediğim yapılardandı ama hiç çıkmadım tepesine böyle uzaktan sevdim tıpkı onun yaşadığı aşk gibi.Oysa çıksaydım hemencecik tepesine bi Hazerfen gibi , belki de bozuluverecekti büyüsü Galata Kulesi’nin.
Büyü demişken nerden gelir bu Galata aşkı derseniz sanırım bendeki etkisini en iyi şekilde şöyle özetleyebilirim:
Önce Sibel Can'dan sonra Halil Sezai'den  dinlediğim "GALATA" şarkısı içimde yer etti, sonra  "İncir Reçeli 2" filminde  Galata kulesine olan ilgim hikayesiyle birlikte bir aşka dönüştü.
                                            

                                          



İncir Reçeli 2'den bahsi geçen sahne
İncir Reçeli 2 ... Müthiş bir İstanbul gecesi manzarası fonda Sezenden "Hoşgeldin" çalmakta,
"-Neye içiyoruz?
-Aramızdaki en kıdemli derbedere
1500 yıl önce gemiciler için Fener kulesi olarak yapılmış. sonra başka biri eline geçirmiş, esirler için zindan yapılmış. Esirler bırakmış kendini gövdesinden, O içine atmış.
Başka biri yangın kulesi yapmış. Yangın habercisiyken 2 kez cayır cayır yanmış, yine yıkılmamış.
Biri gelmiş rasathane yapmış. Deprem habercisiyken 2  deprem görmüş yara almış, yıkılmamış.
Bir fırtına çıkmış kubbesi uçmuş.
Beş savaş görmüş, 15 yara almış, yıkılmamış.
Şimdi O'nun yanında başka bişeye içilirse söyle ona içelim."
Bu hikayeyi öğrendikten sonra iyice özel oldu benim için Galata Kulesi. Artık kendimle özdeşleştirmek değilde imrenir oldum bu gücüne, asaletine .
Her geçen gün yeni şeyler öğretiyor bana Galata , öğretmeye de devam edecek galiba.
Diğer hikayeyi sona bırakıyorum J

                                      


Peki ya Kız Kulesi ?

Üsküdar yamaçlarında zamanın birinde tanrıça Afrodit adına bir tapınak vardır. Hero'da genç kızların görev yaptığı bu tapınağın rahibelerinden biridir ve aşka yasaklıdır. Kulede kumrulara bakmakla görevlendirilmiştir. Her yıl ilkbaharda doğanın uyanışı adına tapınak çevresinde törenler yapılır, yenilir içilir ve aşkı bulamayanlar Afrodit'e mabedinde aşkı bulmak için yakarırlar. Boğazın karşı kıyısında oturan Leandros bu tören için geldiğinde Her ile karşılaşır ve aşık olurlar. Leandros gece kuleye gelir ve aşklarını kutsarlar ve kule her gece iki gencin gizli aşkına tanıklık eder. Leandros'un yine kuleye geldiği fırtınalı bir günde kıskanç bir rahip kulenin fenerini kapatır. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros Boğazın sularında yok olur. Bu durum karşısında üzülen Hero da kendini Boğazın sularına bırakır.
İşte tüm bunlara tanıklık edendir Kız Kulesi ; ve aslında boğazın en yakıştığı yerinde gözlerini üzerimize dikmiş aşık bir kadındı bir bakıma Kız Kulesi.

                                       


Aşklarına gelirsek en iyi şöyle anlatılır sanırım :

Galata Kulesi’nin Kız Kulesine olan aşkını ne de güzel anlatmış Bedri Rahmi  Eyüboğlu ‘İstanbul Destanı’ adlı şiirinde:

“İstanbul deyince aklıma kuleler gelir.

Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır.

Ama şu Kız Kulesinin aklı olsa, Galata kulesine varır.

Bir sürü çocukları olur”

Evet şiir güzel ama şairin dediği gibi Kız Kulesi akılsız başın cezasını çektiğinden değil imkansız bir sevdaya tutulduğundan kavuşamamıştır Galata Kulesi’ne.

Gelelim hikayemize…

Kız kulesi şu koca boğazın ortasında yalnız başına, bütün zarafeti, afeti ve güzelliği ile insanı büyüleyen yüzyıllardır var olan şaheser. Güzelliği ve aşklara konu olan efsaneleri ile dillere destandır Kız Kulesi ama yapayalnızdır. Var olmuş nice aşklar görmüştür ama kendi hep yalnız kalmıştır yıllarca. Bu yalnızlık onu denizin karanlıklarını görmeye itmiş,ruhunu karartmıştır.Artık ne eski ışıltısı vardır ne de denizlerin dalga seslerine, martılara eşlik eden neşesi. Bütün bu yalnızlığı ile sıkılırken, bir gün neredeyse kendi inşasından 1300 yıl sonra,Cenovalılar inşaatını bitirip de külahını takınca, İstanbul’un siluetinde dimdik yükselen, yakışıklı bir kule görür. Yüzyıllardır beklediği sevgilisi olacaktır bu kule. Hangi kule mi? Galata Kulesi tabii ki!

İşte ben bir Kız Kulesi…
İstanbul’un uyuyan prensesi…
Ve sen Galata Kulesi…
Bu dünyada bir deli aşık yani…

Galata kulesi bütün heybetiyle yükselmiş Kız Kulesinin karşısında.İstanbul’un her bir köşesine hakim ve kudretli duruşuyla öyle yakışıklı gözüküyormuş ki, Kız kulesinin ona vurulmaması imkansızmış. Boğazı dantel gibi süsleyen Kız Kulesi aşık oluyormuş Galata’ya.Galata kulesi de ilk gördüğü gün aşık olmuştur denizin ortasında duran bu nazlı kıza.Lakin çok ulaşılmazmış Kız Kulesi onun için aslında. Acaba bilse ona sevdalandığını karşılık verir mi diye düşünüp dururmuş kendi lisanınca.  Çaresizdir Galata Kulesi. Tarih içinde kimi zaman aşkından yanar kavrulur. Kimi zaman çaresizlikten yıkılır durur. Her seferinde söndürdüler yangınını. Tekrar tekrar inşa ederler. Her yükselişinde bir daha görür Kız Kulesi’ni, bir kez daha aşık olur hiç bıkıp usanmadan.

İki aşık yıllarca bakarlar birbirlerinin güzelliğine ama nasıl kavuşur nasıl dile getirirlermiş ki aşklarını, arada kocaaa bir deniz… Kız kulesi aşık olduğu heybetli yakışıklıya hislerini anlatamadığı için günden güne daha bir solgunlaşmış, üstelik onun hislerini de merak eder olmuş, ya o sevmezse beni diye kahrından deli olmuş. Galata kulesi de aynı merak ve endişe ile büyütüyormuş her geçen gün ona olan aşkını… Yıllar yılları kovalamış yüzyılları doğurmuş. Galata Kulesi dayanamamış sevdiğini bu halde görmeye ve bir gün ulaştırırım umuduyla anlatmış ona hissettiklerini sayfalara şiirlere,mektuplara…Yazarmış yazmasına ama ne sesini ne de yazdıklarını hiç iletememiş sevdiğine…Düşünüp dururmuş, nasıl ulaştırabilirmiş ki bu sayfaları aşkına…

Galata kulesi kara kara düşünürken Hezarfen Ahmet Çelebi çıkıvermiş bir gün tepesine ve Galata Kulesinden Üsküdar’a uçacağını anlatmış bu kudretli kuleye. Galata kulesi yalvaran sözcüklerle rica etmiş Hezarfen Ahmet Çelebiden,Kız kulesine yazdığı mektupları, şiirleri ulaştırmasını.Galata kulesinin aşkının gücüne dayanamayan Hazerfan Ahmet bu istediği kabul etmiş.Almış mektupları koynuna ve bırakmış kendini koca kuleden boğaza doğru. Ama çılgın esen rüzgar ile bir o yana bir bu yana savrulurken denize düşürmüş mektupları,Kız kulesi merakla izlerken bu çılgın adamı, savrulan kağıtları Galata Kulesinin yolladığını hissetmiş ve martılarla şarkılar söyleyerek keyiflenmiş.
Olan biteni uzaklardan çaresiz izleyen Galata Kulesi ise üzüntüden ne yapacağını şaşırmış.Ama görmüş ki dalgalar yardım ediyor aşkına ve mektuplarını tek tek bırakıyor Kız kulesinin kucağına…

                                              

Hazarfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesi’nden uçması, memlekette hiç görülmemiş bir şeydir aslında. Bir insanı uçuran tabi ki aşktır başka ne olabilir? Bu arabuluculuk Hazerfen Ahmet Çelebi için iyi olmamıştır çünkü durumu duyan Padişah Cezayir’e sürer  Hazerfen Ahmet Çelebi’yi. Aşıklara inanmanın bedelini öder ve 31 yaşında Cezayir de ölür Hazarfen Ahmet Çelebi.

O günden sonra Galata Kulesi hem esirlere hem de kendine zindan olur. Kız Kulesi de hem bazı devlet adamlarının hem de kendinin zindanı olacaktır. Kaderleri birdir artık. Kız kulesi aşkına karşılık bulmanın sevinci ile içine güneş gibi doğan bu haşmetli kulenin karşısında günden güne güzelleşir.. Aşkının karşılıksız olmadığını gören Galata Kulesi de yıllara rağmen daha bir kudretli daha bir sağlam süzer olur sevdiğini…
İşte bu aşk sayesinde ikisi de yıllardır güzellikleriyle büyülüyor insanlığı.

Aşk her zaman insanlar arasında olmayabilirmiş demek ki…

Bazen bir çiçeğe aşık olur insan bazen bir kedinin gözlerine hapseder aşkı, bazen bir Sultan’a aşık olur da söyleyemez derdini…
Ya da Kız Kulesi  olur ulaşılmayı beklersin  yıllara rağmen sevdiğini beklersin
Ya da Galata gibi aşkın yakar seni engelleyemezsin olanları…
Ne olursa olsun güzel şeydir aşk vesselam J


                                                     

Alıntılarım :